Mutluluk nedir?
Bir sonuca verilen duygusal bir tepki mi?
- İstediğimi alırsam,
- hayal ettiğim evde oturursam,
- şu iş teklifini alırsam,
- terfi edersem,
- sevgilim olursa,
- evlenirsem,
- çocuğum olursa,
- tatile gidersem,
- ….
- ….
- ….
mutlu olurum, ‘yoksa geçmiş olsun’ gibi bir durum mu?
Ve eğer mutluluk buysa, sürdürülebilir mi?
Mutlu olmak için belirli bir sonuca ihtiyacımız varsa, bu sık sık hayal kırıklığına uğrayacağımız ve sonuçta çoğu zaman mutsuz olacağımız anlamına geliyor. Hayatımız boyunca, istediğimiz bir sürü şey olmuyor, ya da istediklerimiz olsa da, bize verdiği heyecan ve mutluluğu çok kısa sürüyor. Hemen, başka bir şey için yoksunluk hissi yaşamaya başlıyoruz ve bu yeni istediğimiz şey her neyse ona ulaşmadan mutlu olamayacağımızı düşünüyoruz. Kendimiz için koyduğumuz mutluluk çıtasını da devamlı yükseltiyoruz. Anlayacağınız, neden- sonuç ilişkisine bağlı bir mutluluk sürdürülebilir değil.
Mutluluk, bir oluş hali bence. Hayatınızdan hayat size ne getirirse getirsin memnun olma hali de diyebiliriz belki. Yani ya mutlusunuzdur, mutlu olmayı bilerek, isteyerek seçmişsinizdir, hayat size ne getirirse bunu açık yüreklilikle ve doğallıkla karşılar, direnç göstermez, hayıflanmazsınız. Atılacak bir adım varsa atar, öğrenilecek bir ders varsa cebinize koyar yolunuza devam edersiniz. Nasıl hissedeceğinizin sorumluluğunun tamamen sizde olduğunu bilerek…
Ya da tam tersi, başınıza gelen olayların yarattığı olumlu ya da olumsuz duygularla oradan oraya savrulursunuz. Bir şey olur, tepki verirsiniz, başka bir şey olur başka bir tepki verirsiniz. Aklınıza bir şey gelir üzülürsünüz, trafikte biri önünüze atlar, kimyanız bozulur. Bir akışta olma hali ama farkında olmadığınız, dümeni olmayan kontrolünüz dışında olan bir akış.
Yan yana duran iki kişi aynı şeye, tam olarak aynı duruma bakabilir ve iki farklı gerçekliği görebilir. Bu iki kişi aynı durum hakkında bir birinden tamamen farklı iki hikaye anlatabilir ve her ikisi de haklı olabilir.
Çok klişe ama bir o kadar da cuk oturan, çoğumuzun kendini özdeşleştirebileceğini düşündüğüm bir durumu gözünüzün önüne getirin.
Diyelim ki trafikte sıkıştınız. ‘Tampon tampona’ bir trafik (Kaan Taylener, Max FM dinleyicileri bilir). Kimse hareket etmiyor, ne olduğunu göremiyorsunuz, ne kadar beklemek zorunda kalacağınızı hayal edemiyorsunuz.
Ne yapardınız, neler geçerdi aklınızdan, neler hissederdiniz?
- Bu yolu seçtiğiniz, daha erken yola çıkmadığınız, kaçabilecek şeritte olmadığınız için kendinize kızar mıydınız?
- Stres seviyeniz tepeye mi çıkardı?
- Kendinizi bu duruma maruz kalan bir kurban olarak mı görürdünüz?
- İçinizden, ‘ne bahtsız bir insanım, zaten hep benim başıma gelir böyle şeyler’ cümleleri mi geçerdi?
Ya da, durumu değerlendirdikten ve durumu değiştirmek için yapabileceğiniz hiçbir şey olmadığını algıladıktan sonra,
- Dinlemeyi en çok sevdiğiniz podcastlerden birini mi dinlerdiniz?
- Uzun süredir aramak isteyip arayamadığınız bir arkadaşınızı ya da sesinizi duymaktan çok mutlu olacak bir yakınınızı aramayı mı seçerdiniz?
- İçinizden geçenler, ‘madem durum bu, bari keyifli geçireyim’ gibi bir şey mi olurdu?
Her iki durumda da başa gelen şey bire bir aynı.
Hangisinde, kontrol bizde, hangisinde bizim dışımızda olan olaylarda?
Durumlar mı duygularımızı yönetiyor, biz mi?
Hangisinde daha güçlüyüz?
Hangisinde daha memnun ve mutluyuz?
Duygularımızdan, mutlu ya da mutsuz oluşumuzdan kim sorumlu?
Aynı senaryo, tamamen farklı iki reaksiyon, iki ayrı gerçeklik…
Düşüncelerimiz, zihnimizin ürettiği kontrolümüz içinde olan şeyler gibi görünse de aslında durum hiç de öyle değil. Adeta karın gurultusu gibi… Onları, bizim dikkatimiz için seçmelere giren oyuncular gibi hayal edebiliriz.
Aklımıza gelen türlü çeşitli binlerce düşüncenin kontrolü bizde olmasa da, onlara dikkatimizi verip vermemek bizim elimizde. Ve biz ancak onlara dikkatimizi verdiğimizde varlıklarını sürdürebiliyorlar. Biz dikkatimizi vermezsek, o düşünceyle kendimizi özdeşleştirip sıkı sıkı tutunmazsak, ‘puf’ yok olup gidiyorlar.
Bizi mutlu eden düşünceler de seçmelere giriyor, mutsuz edenler de… Seçmelerde karar verici biz olduğumuza göre, duygularımızın kontrolü elimizde !
Zaten dünyada bugüne kadar var olan en gelişmiş canlı olup da, başımıza gelen olayların ya da karşılaştığımız durumların karşısında, çaresizce oradan oraya savrulmak dışında bir seçeneğimiz olmaması çok mantıksız olurdu.
Sadece çoğumuz, bu güce sahip olduğumuzun farkında olmuyoruz. Yeterince burnumuz sürtüldüğünde, yeterince acı çektiğimizde ve bunda bir terslik olmalı deyip, bir çıkış yolu aradığımızda ve bu durumu değiştirmek için adım attığımızda, gözümüzün önündeki filtreler bir bir açılmaya başlıyor. (Acı çekiyorsanız doğru yoldasınız:))
Okuduğumuz bir kitap ya da makalede, izlediğimiz bir videoda, dinlediğimiz bir podcastte duyduğumuz bir cümle, tam da ihtiyacımız olduğu anda o sonsuz olasılıklarla dolu muhteşem hayatımızın kapısının anahtarı olarak karşımıza çıkabiliyor.
Kendi gerçekliğimizi yaratma gücüne sahip olduğumuza yürekten inanıyorum. O anahtarı bulduğunuzda kapıyı açma ve içeriye atlama cesareti ihtiyacımız olan tek şey. Görmek isteyene sadece tek bir anahtar da yok, her yer anahtar dolu.
Tek yapmamız gereken gözümüzü kocaman açmak, filtrelerden birer birer kurtulmak, farkındalıkla ve sorumluluğun sadece bizde olduğunu bilerek yaşamak.
Ebru yüreğine sağlık güzel bir yazı,
Aslında güç insanın kendisinde hayatı zehirde ederiz yada hoş’ da ederiz
Çok güzel bir özet olmuş😃 Sağolasın🙏🌻
Sürdürülebilir bir mutluluk artık çok zor. 1990′ lı Ankara yıllarımda bir ünv. öğrencisi olarak çok mutluydum. Sonra iş hayatı, hedef, amaç, beklentiler..vb için bir çok eğitimci bizi bir formata sokmaya çalıştı. Hedefe koşturulan beyaz farecikler gibi bazen kazandık ve sürdürülebilir olmasada mutluluğu tattık. Belkide birazcık mutlu olmamıza izin verip bir sonraki aşama için daha büyük bir beyaz peyniri hedef diye koydular ve tadı damağımızda kalan mutluluklarla yola devam ettik. Ama artık olayı çözdüm. Planlamadığımız bir çok konuda bile yaşayabileceğimiz küçük mutlulukları ıskalamamak gerektiğini gördüm. Beklentilerimizi düşürerek, eş, çocuk..vb en yakın dostlarımıza bile en az düzeyde bağımlı hale gelirsek daha mutlu olabiliyoruz artık. Ek olarak sahip olduğumuz şeylerin değerini bilmek ve onları sevdiklerimizle paylaşabilmek hayatımızı daha anlamlı kılıyor. Ama hep yeni hedefler, yeni beklentiler insanca yaşamamızı erteletiyor ve hedefe koşan robotlara dönüştürüyor. En büyük düşmanımız, daha çok sosyal medyadan bilinç altımıza pompalanan, şöyle yaşarsanız daha mutlu olacaksınız, daha popüler olacaksınız.. vb tüketici toplumu yaratma kurgusunun bir zinciri haline getirilmeye yenilmiş olmak. Ben yoksam eşimin, kızımın, oğlumun, dostlarımın, ayın, doğan güneşin ….hatta bu evrenin bile hiç bir anlamı yok. Yıllardır başarı ve mutluluk için eğitim, kişisel gelişim, sosyalleşme, takımdaşlık..vb diye beynimizi yıkayan Mehmet abimize slm olsun. Çok bencilce belki ama, benden sonrası tufan Ebru Hnm. Ank ya slm olsun
Yorumlarınız, için çok teşekkürler. İnanın çok değerli.
İsteklerin karşılanması sonucu yaşanan geçici tatmin hissine mutluluk diyorsak, sürdürülebilir mutluluk zor gerçekten de, haklısınız.
Her yaşadığımız olay başka bir farkındalık yaratıyor. Geçtiğimiz son 4-5 ayda ilk defa kendi kendimizle, ya da birlikte yaşadığımız yakınlarımızla hiç olmadığı kadar uzun zaman geçirdik. Kendimizi, ilişkilerimizi, mutluluk ve huzurumuzu sorguladık. Bu dünyadaki en önem vermemiz gereken kişi kendimiziz, sizinle tamamen aynı fikirdeyim. Kendi gücümüzün farkında olmak, mutluluğumuzu kaynağının içimizden geldiğinin farkında olmak ve sorumluluğu tamamen üzerimize almak çok önemli. Dış etkenleri de sorumlu tutmamak lazım, beyin bizim kimse yıkayamaz, biz izin vermezsek😊 Tekrar çok teşekkürler.
Klap grafisi gibi inis ve cikis olmazsa hayat duz cizgi , yani ölmüsun demek. Bazi gun mutlu, bazi gun mutsuz.
Hepsi bizim icin…
https://youtu.be/apSm27I5RZU
Ne güzel şarkıdır! (Spotify’da en sevdiklerim listesinde). Zaten olaya böyle bakmak hayatı yeterince güzel ve yaşanası yapıyor.🙏😊
Mutluluk “olayların neden olduğu evrensel bir sonuç” değil, “bir bakış açısı” ya da yazında da yazdığı gibi “bir tercih”. Sadece gerekli bakış açısını kazanmak ya da o tercihi yapmak sandığımızdan biraz daha zor ve üzerinde çalışmak gerekiyor. Mutsuz olmak için bahane bulmak, mutlu olmak için bahane bulmaktan daha kolay her zaman. En keyifle okuduğum yazılardan bir olmuş eline sağlık 🙂
Pek güzel bir yazi olmus Ebru’cugum. Bu olgulari düzenli pratik yapmamiz, düsüncelerimizle iliskimizi kontrol edebilmemiz günlük hayatta karsimiza cikan zorluklarla mücadele icin cok gerekli herhalde. Ayni kas calistirmak diyorlar buna. Yoksa zorluklar karsisinda alabora olabiliyoruz(m)…
Mark Twain demis:
“Bu hayatta pek çok korkunç şey yaşadım ve bunlardan sadece bazıları gerçekten meydana geldi. “
Çok teşekkürler Gamze’ciğim,
Aynen öyle, kesinlikle odaklanmak ve alışkanlık haline getirmek gerekiyor. Ancak bu şekilde, farkında olma (ve titreyip kendine gelme süresi) gittikçe kısalıyor diye umuyorum.
Mark Twain de ne güzel demiş! Sağolasın 🌻😘
Güzel yazı. Çok doğru saptamalar. Ama bizim gibi 50’yi geçince mutluluk kavramı da çok değişti. Anca yaşayan anlar. Sanırım en önemlisi bu yazıdaki tüm denklemleri de doğru anlayabilmek adına ( ki bu da bizi daha hızlı araman mutluluğa götürür) farkındalık! Kendi farkındalığımız bile mutluluk tanımımızı oluşturmakta en önemli aracımız.
Yaş aldıkça… 🙏
Ata, sağol yorumun için. 50 mucizevi bir yaş bence de. Ne debelenmişiz:) ‘Şimdiki aklım olsa’ lafı daha bir anlam kazandı. Ama o akıllar da güzeldi😊🙏
Ebrucum eline yüreğine sağlık..Basıp baş ucuma asacağım..Tekrar ve pratik yaparak bu duruşu içselleştirmek hayatımıza çok olumlu katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum..’Trafikte kimyamı bozmayacağım’ cümlesini yıllar önce senden duymuştum her trafik sıkıştığında aklıma gelir..😘 Mutluluk bir seçim bence de, hayatın akışı içersinde seçebileceğimiz gerçeğini hatırlatacak bir yazı..😘❤️
Aylin’cim, çok teşekkür ederim. Çok mutlu oldum beğendiğine. Trafik benim için hep bir çalışma alanı oldu. Orda duygularını kontrol edebilirsen, her yerde edebilirsin😄 Hiç unutmam bir gün bir yaşlı amca yolumda güzel güzel giderken bana bir nedenle kızmış (kesinlikle haksızdı😂) ve ağzından tükürükler saçarak koca bir ‘O…..’ yu yapıştırmıştı. Yavaşlatılmış çekim gibi yaşamıştım olayı… Şaşkınlığımdan ağzım açık kalmış ve elimde olmadan gülümsemiştim. Adamcağız daha da çılgına dönmüştü. Sonra da adam için üzüldüğümü hatırlıyorum. ‘Yazık kimyası bozuldu, şimdi bütün günü olumsuz etkilenecek, karısı varsa yazık şimdi, o da yer paparayı’ cümleleri geçmişti aklımdan. Kim bilir ne derdi vardı adamın? Hiç üstüme almadım, hoş bir anı kaldı ‘trafikte başıma gelenler’ kategorisinde. Düşünsene sokakta bir köpekçik sana havlasa, niye bana havlıyor diye bozulur musun? Kişisel alır mısın? Açtır, ona daha önce kötü davranan birine benzetmiştir, asabidir:) Öyle işte…🌻🥰
Ebrucuğum çok hoş bir yazı olmuş, ellerine sağlık. Bence sonuç odaklı mutluluk da sürdürülebilir. Ben naçizane insanın ürettiği sürece mutlu olacağını düşünüyorum. Üretim süreci de, sonuçta ortaya çıkan ürün de mutlu eder bizi. Öyle çok ticari veya çok sanatsal bir üretimden bahsetmiyorum. Saksıda yetiştirdiğin biber fidesinin ilk mahsulü bile mutluluk kaynağı olabilir. Emek vermeden mutluluk olmaz ki. Hedefimiz ne üretmekse, karınca misali ömrümüz yetmese de yolunda ölmek, son nefese kadar üretken olmak, hayattan elimizi eteğimizi çekmemek. Sevgilerimle,
Sevgili Ulya, çok haklısın beni en mutlu eden şeylerden biri de üretmek. Şu kısacık yazıyı yazma süreci bile mutlu etti beni. Yine de hayata karşı duruşumuzun, bakış açımızın, mutlu olma sorumluluğunu sahiplenip sahiplenmediğimizin mutluluk seviyemizde belirleyici olduğuna inanıyorum.
Aynı yazıyı yazabilir, mükemmellik kaygısıyla süreci kendime zehir edebilir, üretiyor olsam da süreçten de sonuçtan da bir türlü mutlu olamayabilirim. Tamamen aynı yazıyı yazmış olsam da…
Mutlu eden, tatmin duygusu yaşatan bir sürü şey olabilir.
Öğrenmek de bir o kadar mutlu edici. Üretmenin yanında, son nefesine kadar bir şeyler öğrenmeye de devam etmek lazım.’Bu yaştan sonra’ lafını kullanmamaya kararlıyım inşallah😊
Karşılık beklemeden yardım etmek, birilerinin hayatına olumlu etki edebilmek, canı sıkkın bir arkadaşımızı güldürebilmek…liste uzun…
Bir yandan da, asıl söylemeye çalıştığım ama belki de ifade etmekte zorluk çektiğim şey şu, tarifi de zor. Şöyle bir durduğumuzda ve kendimizle kaldığımızda, sadece var olduğumuzun, nefes aldığımızın, farkına vararak mutlu olma hali. İçten gelen bir mutluluk… Koşulsuz, beklentisiz bir oluş hali… Bunun önündeki engellerden biri de zihnimizin kontrolümüzün dışındaki atakları:)
Daha çok düşünmeye ve anlamaya destek oluyor her yorum. Senin yorumun da çok değerliydi. Kontrolümüzün dışındaki olumsuz düşünceler bizi mutlu olmaktan uzak tutmaya çalışsa da, bilerek isteyerek düşünmek, farkına varmak, anlamak insanı çok mutlu ediyor. Sağol, varol🙏🌻
Ebrucum, çok güzel yazmışsın. Yüreğine kalemine sağlık. “Mutluluk varılacak bir yer değil yolculuğun kendisidir.” Ralp Waldo Emerson
Özlem’cim, çok teşekkür ederim. Yeni yazımı da umarı beğenirsin:)